29 Kasım 2008 Cumartesi

Kafamızı bozalım.

"Bir işi ya tam yap, ya hiç yapma."

Sonuna kadar katılıyorum. Tam olarak yaptığım hiçbir şey yok, lakin hiç yapmadığım dünya kadar iş var. İkisi de böyle kabul ise eğer, golf konusunda ciddi takdir bekliyorum. Hayatımda hiç elimi bile sürmedim. Düşünürsem eminim daha 16 tane farklı hiç yapmadığım şey bulabilirim.

Müzik grubumuzun ismini tam bulmuştuk ki bir terslik oldu. "Abdülzalim" olsun demiştik. Fakat Rıza'nın uyarısıyla anladık ki, Abdül -in kulu demekmiş. Yani Abdülzalim, zalimin kulu gibi garip bir manaya denk geliyor. Saçmasapan bir şekilde satanist matanist bir isme döndüğünü görünce vazgeçtik. Hala bir ismimiz yok. Ama Eren'de süper bir Tele var, benim basımın da klavyesi on numara.

İstanbul'dan gözleme dayalı sosyopolitik yorum:
Bir insanın akli dengesi, 0 veya 1 mertebesinde -deli veya deli değil şeklinde- yorumlanamaz. Her birimizin akli dengesinin zayıfladığı noktalar vardır. Tüm bu düşünsel sistemin çöktüğü noktayı, TEM üzerinde refüjün ortasında balık tutan adamda görebilirsiniz. Deli dersiniz geçersiniz. Lakin aklıselimlik çizgisinin deli tarafına gün içerisinde bir çok defa geçtiğimi bilfiil hissediyorum ben. Benimle beraber bir sürü insan, stresle baş edeyim derken çizginin üzerinde mekik dokuyorlar. Adaptasyon süreci sonucunda, deli olmama standartlarını değiştiriyoruz. Normal olanı normalden sayıyoruz. Yeterli süre sonunda normali kimse hatırlamayacaktır.


İnsanın kafasını ne bozar?
İnsan, hayatı boyunca koleksiyon yapmaya programlanmıştır. Bırakın onu, çalışsın kazansın, biriktirsin, harcasın, satın alsın, seyretsin, saklasın. Bir evi bir arabası olsun. Arkadaş çevresi olsun. Sevgilisi, karısı kocası olsun. İnsanın kafasını bozan süreç, bütün sahip olduğu şeyleri kaybetmesinin ne kadar kolay olduğunu görmesiyle başlar. Yılların emeği, hayatının koleksiyonu bir anda yok olabilmektedir. Bunu net olarak görebilen bir insan, toplumsallığın günümüze kadar getirmiş olduğu sosyal sistemden kopar. Kendini bir akarsuya kapılmış görür.

İnsanın kafasını düşünmek bozar. Düşünmek ancak ve ancak bir uygulamaya yönelik uygulandığı zaman faydalı olur. Bir problemi çözmek üzere beyninizi çalıştırırsanız, verim almakla beraber kendinize zarar vermezsiniz. İşiniz bittiğinde beyninizi başka şeylere kanalize etmezseniz, beyniniz kendi kafasına göre düşünmeye başlar. Düşünce-Amaç-Sonuç ilişkilerinden kopuk düşünen beyin, halaybaşı olmayan bir halay gibidir. Bir anda kendinizi gece, uykunuz kaçmış, meydana gelebilecek felaketleri irdelerken bulursunuz. Milyonda bir olasılıkları, az sonra olacakmışçasına düşünür, gözünüzde canlandırırsınız. Hatta önlemler alırsınız. Olabilecek her türlü kötü şeyi düşünür, başınıza gelmiş kadar sıkılırsınız. Bu düşünce patlaması dönemleri arasında, kontratak hissiyatlı hiçbir şeyi umursamama periyodları gelir. Akabinde, herşey eskiden ne kadar güzeldi şeklinde nostaljik krizler. Eskiye dönme tutkusu. Bu noktada yapılabilecek tek şey, beyni durdurmaktır. Emin olun, yüzyıllardır insanlar, kafayı çalıştırmaya ne kadar uğraşmışlarsa, kafayı durdurmak için de bir o kadar hatta daha fazla uğraşmışlardır.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

özellikle gece yatağa yatınca düşünmeye başlıyo insan,sonra büyüdükçe büyüyo herşey,kalkıp bi sigara yakıyosun,uykun kaçıyo falan filan..sırf bu yüzden 2gün uyumadığımı bilirim..bayılana kadar yatmıyodum yatağa..ilginç olan da bunların zaman geçtikçe gözüne küçük we önemsiz şeyler gibi görünmesi..böyle dengesiz,saçma sapan bi hayat yaşıyoruz işte..(tuğçe)