17 Nisan 2012 Salı

iki

Etrafımızda gördüğümüz insan yapımı her şeyin arkasında yüzlerce yılın el emeği ve göz nuru var. Örneğin radyomuzun ses açma kapama tuşu geliştirilene kadar ne ceremeler çekildi. Ses teknolojileri, tuş sistemleri, müzik seti, hoparlör gibi bir sürü şey icat edildi. Fikrin bulunması, denemeler, revizyonlar, üretimler, geliştirmeler, araştırmalar... Hepsi sadece ben radyomun sesini açıp kapayabileyim diye. İnternetten yemek sipariş edebiliyorsam eğer, bunun sebebi elektrik, bilgisayar, internet, yemek sipariş sitesi gibi türlü unsurların bulunarak üretilmiş olması. Bütün bu insanlar ben yemek siparişi verebileyim diye gecelerini gündüzlerine katarak çalışmışlar. Sıradan bir gün boyunca kullandığım cihazları, servisleri, yolları, taşıtları falan düşündükçe ortaya şu çıkıyor. Bütün insanlık benim için çalışmış. İnsanlık binlerce yıldır ben rahat edeyim diye çalışıyor.

Öncelikle teşekkür ederim. Allah razı olsun. Lakin şunu da eklemek isterim. Binlerce yıldan bahsediyorsak eğer, şu yaşadığım şekil büyük bir hayal kırıklığı. Hala dolmuş gibi ilkel bir taşıta binmek zorundayım. Dolmuş ne amk? Hala işe gidiyorum. Hala para falan kazanmak zorundayım. Neden hala para diye bir şey var? Niye evimde bir yemek jeneratörü yok? Neden hala fosil yaktıları kullanıyoruz? Nasıl olur da bu kadar salaklık hala mevcut olabilir? 

Bence bu kadar zamandır çalışıyorsanız para, siyaset, politika, ekonomi, suç gibi olguların hepsi geçmişteki kara lekeler olarak tarihe karışmalıydı. Tüm insanlar beslenme, barınma, ısınma, su, aydınlanma, eğitim gibi ihtiyaçlarına çalışmadan ulaşabilmeliydi. Bütün bu kaynaklar insanlara para gibi bir aracı olmadan sağlanmış olmalıydı. Salam bedava olsa kim evine yiyebileceğinin on katı kadar salam alır? Kim dolaplarını salamla doldurur? Ama bedava para dağıtsanız, herkes donuna sığdırmak zorunda kalana kadar alacaktır. Çünkü paraya bağımlıyız. Hep birlikte para kazanmak için sürekli olarak çalışıyoruz. Patron, işçi, beyazlı, mavili fark etmiyor. Hepimizin eminim ki çalışmak yerine yapmak isteyeceği başka şeyler, gitmek isteyeceği başka yerler vardır. Ben mesela bu yaz tatile 1 hafta gidebileceğim. Bütün sene içerisinde en güzel bir haftam olacak muhtemelen. Çok mutlu olacam, bitmesin isteyeceğim. Keşke bütün hayatımı böyle geçirebilseydim diye yakınacağım. Lakin 1 hafta sonra para kazanmak zorunda olduğum için geri döneceğim İstanbul'a. Çünkü ay sonu geldiğinde banka hesabımdaki artılar ve eksilerin birbirini götürmesi lazım. Yoksa Allah muhafaza evime gelip çaydanlığımı, koltuğumu falan götürebilirler.

Size puanım iki. 

14 Ekim 2011 Cuma

İyilik yap, denize at.


Bu saatten sonra insanlara iyilik yaparken çok dikkatli olmak durumundayız.

"İyilik yap, denize at." söyleminden benim genel olarak anladığım şu kafada bir şey idi: İyilik yapmak güzel bir şeydir, lakin iyilik yaptığının reklamını yapmaya gerek yok. İyilik yapıyor olmak zaten senin kendi kendine mutlu olman için yeterli bir motivasyon. Kalkıp bir de sağda solda bunun afişini yapma. İyilik yaptığınla otur oturduğun yerde. Evet, kabaca böyle anlıyordum ben.

Lakin bu söylem, son zamanlarda sıkça düşündüğüm başka bir konuyu da güzel bir şekilde anlatıyor. O da şöyle bir şey ki: Yaptığınız güzel şeyler karşılığında hiç beklemediğiniz kötü tepkiler almanız bir hayli mümkün.
Bunun açılımını kendimce şu şekilde yaptım:
İyilik yapmak, güzellik yapmak falan bu işler hayatımızın bir parçası olmaktan çıkmış. İnsanlar birbirlerine kötü davranıyorlar. Bunun en güzel mazereti de kendilerine daha önce kötü davranılmış olması. Kazık yemek, kullanılmak, kullanılıp bir köşeye atılmak, kandırılmak, sırtından geçinilmek, üçün birini almak, zararlı çıkmak gibi türlü sıkıntılı durumlara düşmemek amacıyla kimse açık vermiyor. Kimse kimseye iyilik yapmıyor, gözünün yaşına bakmıyor, falanlı filanlı.

Tarif etmeye çalıştığım ortamda iyi davranışlar sergileyen biri hakkında şöyle şeyler düşünülüyor:
* Neden şimdi böyle bir şey yaptı ki? Demek ki benden bir çıkarı var.
* Bu yaptığının karşılığında ne bekliyor acaba?
* Hmm, beni hoş tutmaya çalışıyor. Çünkü biliyor ki ben olmazsam, şu şu şu da olmaz.
* Yapacak tabi şerefsiz, ben de ona şunları şunları yaptım.
* Kimse böyle bir şey yapmaz kolay kolay. Bunun sonunda kötü şeyler olacak.
* O ibnenin aklında kesin bir şeyler vardır. Yoksa kimse kimseye yapmaz böyle şey bu zamanda.
* Ulan ben kendi kendime de yapardım, ne oldu ne gerek vardı. Beni aciz mi görüyorsun?
vs.

Kabaca özetlemek gerekirse;
* Yapılan iyiliğin mahcubiyeti altında ezilmeler
* Karşılığında benzer bir iyilik yapmak zorunda hissetmek istememeler
* Yardım edilmiş olmayı zavallı gibi görülmesine bağlamalar
* Kendi içinde meşru göstermek için kendi yaptığı iyilikleri saymalar
falan bu reaksiyonlar arasında sayılabilir.

Ekstra olarak yaptığınız iyiliklerin zaman içerisinde rutine bağlayıp, göreviniz haline geliyor olması durumu da var. Göreviniz haline gelen bu iyilikler, yapmadığınız zamanlarda kötülük yapmışsınız gibi gözükmenize yol açacaktır. Bundan sanırım zamanında bahsetmiştim.

Bu ve benzer sebeplerden dolayı iyilik yaparken dikkatli olalım.
Mümkünse bizim yaptığımız bilinmesin.
İyilik yapmayalım dersek, olayı hepten çıkmaza sokacağız.
Ama yapıyorsak da, ayarında tutmak lazım.

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Haftasonundan kalanlar

Bas dinle, çal oyna, bırak dönsün.

3 Ağustos 2010 Salı

Kafamı bazen hiç sevmiyorum.

İlla kötü bişeyler düşünecem amk.



26 Temmuz 2010 Pazartesi

Çormanlı Belediyesi Başkan Yardımcısı


Sabah duyduğum bir habere göre sürekli kaygılı olmanın, erken bunama gibi etkileri varmış. Peki kaygılı birine bunu nasıl söylersiniz? Daha çok kaygılanmaz mı?

Çok güvenilir olduğunu iddia eden birine güvenmek mümkün müdür? Yaptığı her hareketin, söylediği her sözün yalan olması mümkün değil midir? Kötü bir şey yapınca zaten güvenimizi kaybetme hakkımız doğuyor. Ama kötü bir şey yapana kadar olan süreyi nasıl geçireceğiz? Kimseye güvenmediğim zaman ne kazanıyorum? Güvendiğim zaman ne kazanıyorum?

Monoton olmamak için ne yapmak gerekir? Ne yaparsan yap, bir süre sonra monoton olmaz mı?

Maaşlı çalışmak kölelik midir?

Günümüzde 40 yıl sonra hatırlanacak, şarkıları ezbere bilinecek müzik grubu var mı?

İstiklal'de yürürken biriyle karşı karşıya geldiğimizde yana kaykılmasam her gün en az 26 kişiyle kavga başlatacak cinsten çarpışırım. Kavga da ederim.

Bodrum'da her şey ne güzeldi. İstanbul'da tek gördüğüm sıkıntı. Her daim bir yere yetişme hissi, kavga etmeye hazır bir ruh hali, birazdan kötü bir şeyler olabilir düşüncesi.

Birilerini takip etmez iseniz, twitter baya sıkıcı bir yer. Takip ederseniz gene sıkıcı bir yer.

Sahip olduğum zaman, yatağıma küçük gelen bir çarşaf tadı veriyor. Çekiştiriyorum, yetiştiremiyorum. Beceriksiz hissettiriyor.

Cüzdanımı, arabaya bindiğim zaman koymaya alışık olduğum yere koymadığım taktirde, arabadan inerken almayı unuttuğumu farkettim. Belli bir sistematik içerisinde hareket etmem, işlerimi kolaylaştırıyor. Cüzdanımı hep aynı yere koyarsam, inerken de unutmuyorum. Ama belli ki beynimi tembelleştiriyor. Artık cüzdanımı iki defa aynı yere koymayacağım.

Film izlerken baya bildiğin içine giriyorum. Ciddi anlamlarda empati kurabiliyorum. İşkenceli filmlerde çok rahatsız olabiliyorum. Sinir basıyor. Orada olsam öldürürüm şerefsizim.

Klasik müzik çok sevmem, ama Beethoven'a karşı özel bir ilgim var. Arabesk de severim. Tiyatro sevmediğime eminim. Tiyatrocuların triplerine de uyuz oluyorum. Baya bi uyuz oluyorum herkese aslında.

Yonca Evcimik "tweetine bandım" isimli bir şarkı yapmış. Klibiyle beraber analiz ettiğimde, hayatımda gördüğüm en kötü şeylerden biri olduğuna karar verdim.

Bu aralar şu şarkıya takığım.

Televizyon endüstrisine bu kadar para harcanırken, günün ortalama 23 saati boyunca seyredecek hiç bir şey olmaması ne kadar ilginç. Gerçekten insanlar Kendi ve Yiğit'in aseksüel arkadaşlıklarını mı izlemek istiyor? Yani bu insanlara seyredecek başka bir şey verilemiyor mu? Yannız o son gelen çift fenalı. Adını hatırlamadığım sinirli hatun ve gamsız kocamsısı arasında geçen uyumsuzluk sorunlarını izlemek, adeta evde yiyecek hiç bir şey bulamayıp bir paket peksimet yemek gibi.

Bir ilişkinin sürmesi için bir tarafın diğerini bırakmaması gerekiyor. Başka türlü olmuyor. Bırakmayan taraf olmak hep daha zor. Ama böyle işte, böyle gelmiş böyle gider.




13 Nisan 2010 Salı

youtube nasıl seyredilir?

Daha önceden bilmeyenler ve youtube'a son zamanlarda giremeyenler için geliyor.
Makat: MAhkeme KArarı Temizleyici

Buyrun tıklayın: www.makat.org

Öncelikle indir'e, hemen akabinde makat windows'a tıklayarak indiriyorsunuz.
Tabi işletme sisteminiz windows ise, ki büyük ihtimalle öyledir.

İndirdiğiniz bu küçük programcığı çalıştırdığınız taktirde youtube seyredebileceksiniz.

Güvenle kullanabilirsiniz.

Hayırlı günler.

batesmotelpro


Bates Motel Productions, kısaca batesmotelpro, olarak bilinen video prodüksiyon takımımız tek sayfadan oluşan müthiş web sitesini açmıştır.

Sitemiz, içindeki duygusal anlatımlı yazınsal tanıtımı ve bir takım bağlantıları ile adeta eşsizdir.

Maksadımız, www.batesmotelpro.com yazınca boş bir sayfa gelmesindir. Aynı zamanda isteyen bize ulaşsındır, kimse bulamadım demesindir.

Yaz sezonunun gelmesi ile beraber yeni videolar çekme isteğim ve motivasyonum da coştu. Kapalı havalarda insanın bir şey üretesi daha az geliyor. Kış boyunca aklımıza gelen birbirinden saçmasapan senaryoları hayata geçirmeye başlıyoruz. Üstelik ekibimiz büyüdü. Kerim Barutçu'su ile, Hakan Erim'i ile 5 kişilik bir orduyuz. Vur dersiniz öldürürüz.