21 Mart 2009 Cumartesi

Manyaklı Belediyesi



Kendimi bazen deli gibi hissediyorum. Çok fazla düşündüğüm vakitlerde, normalde uyarıcı olmayan nesne ve olaylar, mantıksız bir değer kazanıyor.
Normal kabul edilen davranış biçiminin, kazanılmış veya doğuştan gelen güdülerle beraber mevzubahis etkiye uygun tepki çerçevesinde kalmak olduğunu düşünelim. Buna basit bir örnek olarak, mini etekli bir kız görünce heyecanlanmak hadisesinden yola çıkarsak; mini etekten çıkan bir çift güzel bacak görülmesi, birleşme güdüsüyle beraber insanı heyecanlandırmak manasında doğru bir etkidir. Dolayısıyla, oha diyip bakan ve heyecanlanan insan normal bir etki-tepki çerçevesinde hareket etmiştir.
Delilik diyince, etki olarak gündeme gelen nesne ve olaylara, akıl mantık dahilinde verilmeyecek tepkilerin verilmesi bir örnek davranış olarak sunulabilir. Deli deyip geçmek kolaydır telefon kulübesinde soyunan bir insana.

Fakat misal bir meşrubat kutusu görüp üzülmeyi ele alalım . Neden üzülürsün çünkü o meşrubat kutusunun aslında bir sürü hikayesi vardır, size zamanında kaybettiğiniz veya üzüldüğünüz bir şeyi hatırlatır. Hatta bir olaylar öyküsü vardır bu durumun, size film gibi olan bir olayı hatırlatabilir. Bunun en etkili örneği de şarkılardır, duyar duymaz bişey hatırlatan cinsten.

Buraya kadar herşey normal. Lakin meşrubat kutusunun, size üzücü gelen hatıralarla olan ilişkisinin kesildiği ve sizi münferit bir meşrubat kutusu olarak üzebildiği an manyaklı belediyesine hoşgeldiniz tabelasını sağınızdan geçerken görebilirsiniz. Artık bir jant kapağı görüp gülebilen, ya da karpuz kabuğu görüp huzurla dolabilen bir insansınız. Bi süre sonra kendinizi zorlasanız da, o kayısı pestilinin sizi neden tedirgin ettiğini hatırlayamayacaksınız. İşte bu bir birikmişlik trajedisidir. Olaylar birer birer olur ve birikirler. Yeteri kadar biriktikten sonra, kimse tamamını dinlemez, zaten anlatmaya gücünüz yetmez. Sonuca bakıldığında, mazeretleriniz sigara dumanı gibi dağılır gider. Deli derler geçerler. Gerisi teferruat, ve ne kadar deli olduğunuzla alakalı.

Dahili numarayı biliyorsanız lütfen tuşlayınız.
Bilmiyorsanız lütfen operatöre bağlanmak için bekleyiniz.
...






5 yorum:

Deniz Coşkun dedi ki...

benim neye üzüldüğümü söyleyeyim.

mesela üzüm yiyorum. üzüm ya bu, bazısı kahverengileşmiş olabiliyor, ne yapıyoruz onları yemiyoruz.

ben bu içi geçmiş üzümlere bir üzülüyorum! düşünsene, hayattaki tek amacı "AFİYETLE YENMEK" ve onu da gerçekleştirememiş olacak. o yüzden kurtlanmadığı sürece o içi geçmiş üzümleri de yemeye gayret ediyorum. bu bir çok meyve ve sebze için böyle. ya da bir minik hamsi.

bir kere gözlerim doldu yalnız bir hamsi görmüştüm tabakta.

Deniz Coşkun dedi ki...

israf çok üzer beni. madem öldürdün, bari ye. dimi?

Deniz Coşkun dedi ki...

hatta kendi blog'uma bununla ilgili düşüncelerimi anlatan hisli bir yazı yazacağım.

Onur Öztürk dedi ki...

kahverengileşen üzümler değil de, kasenin dibindeki patlayamamış mısırların durumu bence daha acıklı.

herkes patlarken, patlayamamak.

pof!

Deniz Coşkun dedi ki...

bir cevap yazmayıp, alacağı olan insan Volkan.